“`html
Bir önceki yazımda, “İsrail’in güçten düşmesi zorunlu” demiştim. Aslında bu süreç başlamış durumda. AB ülkeleri ve İngiltere, İsrail’i kalbinden vuran adımlar attı. Tüm dünya “Neler oluyor?” diye sormaya başladı. Peki, sadece bir gün içinde neler yaşandı?
İspanya, “İsrail bir soykırımcıdır ve soykırım gerçekleştiren bir ülke ile ilişkilerimizi sürdüremeyiz” dedi ve tamamen silah satışını yasaklayan bir yasa çıkarıldı.
“İsrail’in durmasını sağlayacak her türlü adımı atacagız” diyen İngiltere ise, İsrail’in Londra Büyükelçisi’ni çağırarak uyardı ve tüm ticari ilişkilerini askıya aldı. İngiltere, Gazze katliamı sırasında İsrail’e, ABD’den sonra en büyük oranda askeri yardımda bulunan ülke. Bu gelişmeler sonrasında, gizli desteklerin devam edip etmeyeceği ise dikkatle gözlemlenecek.
Fransa, İsrail-AB ortaklık görüşmelerinin durdurulmasını talep etti. Macron, Gazze’deki olaylar hakkında daha önce hiç kullanılmamış ifadelerle konuştu. “İsrail durdurulmalı” anlayışını öne çıkardı. Bu arada, Norveç, İsveç ve Hollanda, ekonomik yaptırım çağrısında bulundular ve İsrailli yetkililere yaptırımlar talep ettiler.
Bütün bu olaylar yalnızca bir günde gerçekleşti. Tarihte ilk defa yaşanan bir olay. İsrail’in arkasında duran Avrupa gücü ciddi şekilde sarsılıyor. ABD’nin gücü azalıyor. İsrail çevreleri “Tamamen yalnızlaştık, büyük bir tsunaminin eşiğindeyiz” şeklinde açıklamalar yapıyor.
Peki, Avrupa neden bu adımı attı? AB, uzun bir aradan sonra kendini güçlü bir aktör olarak yeniden konumlandırmaya çalışıyor. Yeni küresel güç dinamikleri çerçevesinde kayba uğramış durumda. ABD, Rusya, Çin ve Türkiye’nin güçlenmesi, AB’yi küçülmeye zorladı.
Üstelik, “İsrail’i destekleme” durumu, AB’nin uluslararası ilişkilerinde nasıl daraldığını, yükselen güçlerle ilişkilerini nasıl tükettiğini göstermektedir.
Avrupa liderleri, İsrail’in soykırımına dolaylı olarak katıldılar ve tarihe böyle geçtiler. Netanyahu, onları kendi kişisel çıkarları için bir silah olarak kullandı.
Trump, Netanyahu’ya mesafe koyarak, Biden döneminde geçmişte yaşanan günahlardan kendisini korumaya çalışırken, Avrupa’nın böyle kör bir şekilde İsrail’in arkasında durması mantıklı gözükmüyor. Muhtemelen, Trump gibi onlar da İsrail tarafından sıkıştırıldığı o dar alandan kurtulma hesapları yapıyorlar.
Günümüzde, “Netanyahu devrilirse sorun çözülecek” düşüncesi hem ABD hem Avrupa tarafından bir çözüm yolu olarak sunulmakta. Ancak, bu oldukça yanıltıcı bir düşünce. ABD ve Avrupa’nın asıl sorunu Netanyahu değil; bu daha çok “İsrail meselesi”dir!
İsrail’in desteklenmesi durumunda, bu coğrafyada güç kaybetmeye devam edecekler. Kuzey Afrika’dan Endonezya’ya kadar, etkileri ciddi şekilde azalacak. Bu durumun farkındalar. Bu nedenle, Netanyahu’nun siyasi ölümü, değişim için yeterli olmayacaktır.
Mevcut düşünceleri, 20. yüzyılın güç ilişkilerine bağlı kalarak durumu anlamakta zorluk yaşamaktadırlar. Artık Ortadoğu’da, Afrika’da ve Güney Asya’da 20. yüzyıla ait durumlar geçerli değil. Güç, bu alanlarda birikiyor.
Ülkeler için seçenekler oldukça fazla. Yeni işbirlikleri, yeni yatırımlar ve teknolojiler için ilişki kurulacak ülke alternatifleri mevcut. ABD ve Avrupa’nın, geçmişte bu bölgede kontrol sağlama çabaları sonlandırılmıştır.
Eğer hâlâ İsrail’in gündeminde kalırlarsa, Avrupa’nın küçülme, kendi kıtası içinde hapsolma, ABD’nin ise bölgeselleşme sürecine girmesi kaçınılmaz olacaktır. Çin’in hızlı yükselişi bile, bu iki güç bloğunun endişeye kapılmasına yol açıyor. Türkiye gibi bölgede önemli ülkelerin yeni güç merkezlerine dönüşmesi, güç dengesini temelden değiştirdi.
ABD ve Avrupa’nın, İsrail’den kurtulması gerekiyor. 21. yüzyılda bunu gerçekleştiremezlerse, kendilerini büyük bir çıkmaza sürüklemiş olurlar. Aksi takdirde, İsrail’in aşırı sağcı güçlerinin arka planda kalacaklar.
Batılı elitler bu tavırlarına devam ederse, iktidar alanlarını hızla kaybedecek. Özellikle Avrupa’da halk, durumu sorgulamaya başladı. Bunun hem iç politikada hem dış politikadaki sonuçları oldukça ciddi olacaktır.
ABD, Çin’i baskılarla dizginlemeye çalışırken, Avrupa ise Rusya tehdidi ile yüzleşiyor. Her iki blok da güvenliklerini sağlamak ve geleceklerini düşünmek zorunda. Böyle bir durumda, kendilerini İsrail için harcamayacaklardır; yoksa büyük bir intihar olur. Yeni dönemde böyle bir lüksleri yok.
Sömürgeciliğin başladığı dönemden beri süren Batı merkezi güçlü egemenlik sona erdi. Artık yeni bir küresel düzen inşa etmek mümkün değil. Eğer kendi kalan güçlerini de İsrail uğruna harcarlar ise, dünya üzerinde kaybedecekleri gördükleri gerçeği karşısında kalacaklardır.
İsrail, Soğuk Savaş sonrası dönemin, İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan güç dengesinin ürünü olarak varlık göstermektedir. Batı’nın bölgedeki çıkarlarını korumak amacıyla bir garnizon devleti olarak inşa edilmiştir.
O günden bu yana, İsrail için coğrafya kan gölüne dönüştürüldü. Tüm çatışmalar ve yıkımlar, bu garnizonu yaşatmak için planlandı ve uygulandı.
Ancak artık o düzen sona erdi. Güç dinamikleri o kadar değişti ki, hem ABD’nin hem de Avrupa’nın İsrail’e olan ihtiyacı kalmadı. Dünyayı artık onlar yönetemiyor.
Bu noktadan sonra, İsrail’in varlığının sürmesi ve ABD ile Avrupa’nın ona sağlayacağı destek, bu ülkeler için bir tehlike unsuru haline gelecektir. Liderler bunun bilincine ne zaman varacak bilemiyoruz, ancak mutlaka yüzleşecekleri gerçek budur. Önceki gün yaşananlar, yalnızca Gazze’ye yönelik insani bir tepki olmaktan çok daha fazlasıydı.
İsrail artık, Batı için bir yük haline geldi. Bugüne kadar bir silah olarak kullandıkları bu durum, artık kendilerini tehdit eden bir tehlike haline gelmiştir. Burada, sadece İsrail’in Batı’ya karşı bir saldırı düzenleme ihtimali değil; aynı zamanda intihar ve terör eylemleri düzenleme ihtimali daima geçerlidir.
Ancak unutmayalım ki, İsrail’in varlığı artık sona ermiştir ve bu, yüzyılımızın tecrübelerinden biridir. Yeni güç dinamiklerinde, denklemlerinde yer bulamayacaktır. Coğrafya haritasında varlığına yer yoktur. Çöküşü elbette başlayacak ancak bunun hızlandırılması gerektiği görüşündeyim.
Batı’nın, Doğu’nun, coğrafyanın ve Türkiye’nin güç dengelerinde “İsrail sorunu” artık tahammül edilmeyecek durumda. Bu nedenle, üzerinde uzun süredir düşünülmeyen bu yapının, er veya geç terörist bir oluşum muamelesi göreceğini söylemek mümkündür.
Önümüzdeki iki yıl içerisinde, bölgede olağanüstü durumların gelişmesini bekliyoruz. Haritaların tersine döneceği, bazı güçlerin sahneden çekileceği ve yeni güç yapılanmalarının öne çıkacağı bir dönem yaşayacağız.
Tarih, etkinliklerini ortaya koyacak. Coğrafyanın iddiaları, muğlaklıkları bertaraf edecektir. Herkesin yüzyıllardır süren ezberleri sorgulanacaktır. İsrail’in nasıl çözüme kavuştuğunu gözlemleyeceğiz.
Biz, Türkiye’ye yönelip, içimizdeki karışıklıkları bir kenara bırakmalı ve binlerce yıllık coğrafya tarihimize eklenecek yeni başlangıçlara bakmalıyız. Artık geri dönüşü olmayan bu aşamada, kimlerin haritasını değiştirdiğini, kimlerin düşünce yapısını etkilediğini göreceğiz.
21. yüzyılda, bu değişimlerin geri dönüşü olmayacaktır.
“`